11 Aralık 2013 Çarşamba

Harpten Dönen Sarı Saçlı Kız / 9

















Gelen Carna değil, Orkun Abi’ydi. Onu daha önce BCA binası dışında hiç görmemiştim. Orkun Abi’yi, BCA’da yaşıyor, orada yiyip içiyor, uyuyor sanıyordum. Hatta orada öleceğini, cenazesinin oraya defnedileceğini düşündüğüm zamanlar olmuştu. Carna Cohen’i beklerken, kapıda uzun boylu, uzun saçlarını toka yardımıyla düzene sokmuş, sakallı ve üzerindeki yeni elbiseler olmasa bir evsizi andıracak, Orkun Abi duruyordu. Onu kapıma kadar getiren sebep ya çok iyi bir gelişme, ya da kötünün de kötüsü bir durumdu, anlayabiliyordum.

“Ulan ne diye açmıyorsun kapıyı, geri dönüyordum az kalsın.”
“Uyuyordum abi, dün gece biraz uzun geçti anca kalkabildim.”
“Öyle olsun bakalım. İnanç, oğlum al şu parayı geçen gün verememiştik.”
“Sağ ol abi de, ben uğrayacaktım zaten buraya kadar getirmene gerek yoktu.”
Orkun Abi bana moral vermek için yaptığı sahte gülüşle konuşmaya devam etti.
Kırmızı Düş’ün senaristi İnanç Bey’i yormayayım, hem bu eşsiz projenin yazıldığı yeri göreyim istedim. Fena mı?”
“Yok abi, şaşırdım sadece. Gelsene içeri.”

Orkun Abi ayakkabılarını çıkarmadan içeri girdi. İçinden nereye oturuyoruz diye sormayı düşünmüştü ama evin tek odalı olduğunu fark edip sustu. Bir süre gözleriyle etrafı süzmeye devam etti. Duvarı kaplayan mavi duvar kağıdı, elli beş ekran eski bir televizyon, kahverengi bir koltuk, duvarda büyük ve yorulup geride kalmış bir saat.
“Yurt dışında bir yakının var herhalde?”
“Yok abi. Kimsem yok benim. Bir tek Müştak Abi var, sen varsın, birde bir kız vardı ama gitti. Terk etti beni.”
“Bu saat niye geri oğlum o zaman?”
“Abi, insanlar o kadar hızlı değişiyor ki geride kalan hep ben oluyorum. Hayatına bir insan giriyor, seviyorsun, değer veriyorsun ve o da seni o kadar çok seviyor ki artık bir zaman sonra onun sevgisine yetişemiyorsun. Terk edip gidiyor o da. Madem geride kalıyorum bu kadar, o zaman ne anlamı var farklı zaman diliminde yaşamamın. Aldım saati geriye, artık kendi zamanımda yaşıyorum. İnanmıyorsan bak, takvimde öyle.”

Orkun Abi evi süzmeye devam etti. Artık gözleriyle beraber, ellerini de kullanıyordu. Az önceki sözlerimden etkilenmiş olsa ki, bir genç kıza dokunur gibi hassas dokunuyordu eşyalarıma. Camın kenarına bulunan çalışma masama doğru yöneldi.
Kırmızı Düş, burada yazılıyor demek!”
“Evet abi. Düzenim bozuluyor başka yerde yazınca.”
“İnanç. Artık bozulmayacak düzenin.”
“Hayırdır Abi?”
“Başka kanala geçti oğlum dizi. Daha büyük proje.”
“Ne güzel işte, büyük kanal, büyük paralar demektir.”
“Öyle tabii de, başka konu var. Adamlar başka senaristle çalışmak istiyor.”
“Abi iyi kötü bu dizi benim ellerimden çıktı. Ben oluşturdum karakterlerini. Elde bir şey yoktu, ben yarattım. Şimdi benim elimden bunu almak olur mu? Nasıl iştir bu. Dizi çokta umrumda değil de, nasıl geçineceğim abi ben şimdi?”
“Oğlum o işler öyle yürümüyor işte.”
“Nasıl yürüyor abi o zaman?”
“Demin bir kız vardı gitti abi demedin mi sen?”
“Dedim.”
“Sevmedin mi oğlum bu kızı? İkinizden bir bütün oluşturmadın mı? Ortada aşk yoktu, sen yaratmadın mı?”
“Sevdim abi. Aşkta yoktu, ben yarattım doğru ne dediysen.”
“Ee niye gitti oğlum kız?”
“Bilmiyorum Abi. Başkası vardı. Başkaları hatta…”
“Bu da böyle işte oğlum. Anlayamazsın sektörü. Senden iyisini mi bulacaklar? Hayır. Ama adamlar böyle işte. Neden işi İnanç  yapmayacak diye sordum, başkası var dediler.”
“Anladım abi.”
“Tazminat var bunun içinde. Fena para değil. Bir süre idare edersin. Ben seni severim İnanç. Kadroyu kendim kurabileceğim bir iş çıkarsa direk seni ararım. Kızı düşünme, diziyide öyle. Dağıtma kendini.”
“Tamam abi, sağ ol.”
“Sen sağ ol oğlum, sen sağ ol.”
Orkun Abi, iyi bir adamdı. Bazen böyle olur. Bir şeyler kontrolünüzün altından çıkar. Hayat şartları dersiniz, olacağına varmış dersiniz. Hep bir bahaneniz vardır. Bazen böyle olur, bazen işsiz kalırsınız., parasız kalırsınız. Ama sevdiğiniz kadın her zaman fahişe çıkmaz, o yüzden kimse bana seni anlıyorum demesin!
“Orkun Abi bir dakika baksana.”
“Söyle oğlum, bir ihtiyacın falan mı var?”
“Yok abi. Dizi bir boka benzemiyordu, onu söylemek istedim.”
“Biliyorum ulan. Biliyorum. Hadi görüşürüz sonra.”

Görüşürüz. Dünyanın en haklı kelimesi. Evet iyi, kötü herkesle bir gün görüşeceksiniz. Bir otobüs durağında, bir alışveriş merkezinde, bir tiyatro salonunda, ilk buluştuğunuz yerde, ilk seviştiğiniz yerde. Evet, söylenildiği gibi bir gün mutlaka görüşeceksiniz. Ama kimse bıraktığınız gibi kalmayacak…

İçeri geçip yatağa uzandım. Orkun Abi, iki bin lira para bırakmıştı. Bu beni uzun süre idare edebilirdi. Daha günler öncesinde hiç tanımadığım, Carna Cohen’i de elbet unutacaktım. İşe koyuldum. Etrafı toparlayacak, bulaşıkları yıkayacak, çöpleri dökecek ve yemek hazırlayacaktım. Kafamda bir ana yasa oluşturdum; Carna Cohen, düşünülmeyecek. Carna Cohen, sevilmeyecek. Carna Cohen… Tüm bu yasayı düzenlemem bir dakika, çiğneyip geçmemse üç saniyemi almıştı. Yapamıyordum. Üzerimi giyip evden çıktım. En son hatırladığım, Carna’nın kapısının önünde ağlıyor olmamdı.

Ağlıyordum. Bir çocuk gibi ağlıyordum! Hem de, Carna’nın kapısının önünde. Etraftan geçen pis ayyaşlar bana gülüyordu. Kapıyı çalıp tüm bunların hesabını, Carna’dan sormaya karar verdim. İçeriden gündüz olmasına rağmen kırmızı loş bir ışık geliyordu. Zile bastım. Zilin çıkardığı kuş sesi, içeriden gelen saksafon gürültüsünü biraz bastırmış olsa gerek, kapıyı orta yaşlı, balık etli, kısa saçlı, dizlerine kadar gelen eteği olan bir kadın açtı. Oldukça çirkindi.
“Hoş geldin canım, içeri gelsene.”
“Hayır başka bir şey için geldim ben. Carna’yı arıyorum. Carna Cohen. İçeride mi?”
“Hayır canım dışarıya gönderdik onu."
"Ne zaman gelir?"
"Hiç belli olmaz. Gelsene, Carna'yı sorduğuna göre sarışınlardan hoşlanıyor olmalısın.”
Kapıyı hafifçe araladı. İçeride on - on beş kız vardı ve bir çoğu sarışındı.
“İçeri gelmek istemediğine emin misin?”
“Eminim. Gelmeyeceğim. Carna buraya geldiğinde uğradığımı söyleyin. Adım, İnanç.”
“Sadece İnanç dersem hatırlar mı?”
“İnanç de. Sadece İnanç!”

Yaşlı kadından gelen küf kokusu beni iyice sarmıştı. Eve doğru yola koyuluyordum ki, arkamdan bir ses geldi. İnce, kadınsı ve şehvetli bir ses.
“İnanç, dur biraz. Lütfen dur!”

-9. Bölüm Sonu.-


Onur Budak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder