duvar oluk oluk akarken kırılışımı ısıtıp ısıtıp,
koydum önüme
çenemi burktum
sakalım kıpkızıl
çocukmuş. değilmiş
ben bu dünyadan ne anladım.
korktum.
dokunuşlara bağıramayan çocuklar gibi
evim yanar diye ben, bir gürültüyü bağıramadım
o gözler. o göz altlarıyla
uyuduğum. uyuduğum uyku mu sandım
bugün kaç insan öptüm
kaç ağız böyle karanfil, kaç ağız böyle zift
ay yüzlerce kez birleşti ve parladı;
ben bir susku gibi hep. sözlerimde dağıldım
kaburgamı kırdım. biliyorum orada doğmadı kadınlar
ama orama dokunduğunda. elinle değdiğinde
tanıdım kabuğumun içinde kendini yenileyen teni
tanıdım ve bildim. bir daha kimseye eğilmedim
o gün sana böyle yukardan bakmam beni tanrı kıldı
bana inandın
bana inandın, o orman bizi kaybederdi, oraya girdik.
elimize battı yaban bitkiler
o çok zehirliydi bak. onu yedik
senin soğuk kışlarına
adının bilindiği eski çağlardan bir örtüyle geldim
içinde eski bir dua vardı. okudun
bir mağarada günlerce aç ve susuz
ayaklarımızı birleştirdik
birleşti halklar gibi omurgamız. dilimiz
bana elini uzattın
dilimi çözemedim
dilimi çözemedim
kemiklerimde bir kırılma sesiyle
titreyip yürüdüm
batarken içtiğim suyun tadını unutmadım
açıldığında içine hızla boğuluşumun dolduğu ağzımı verdim
sana
onu kurtarma
ağzını daya
kanarken öp.
duvar oluk oluk akarken.
şimdi hiçbir şey anlamayıp kırıldığım bu dünyada ben
o gözler. o göz altlarıyla
rengini unuttum mu sandın.
Onur Budak
20 - 21 Kasım 2016 @İstanbul
20 - 21 Kasım 2016 @İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder