şimdi bir şiire nasıl başlayacağını unutup
“ben iyiyim de” diyerek susturduğum bu dili
hangi nehirde yıkamam gerekirse
orada yıkadım
işte ben,
herkes kadar burada
herkes kadar kirli ellerimle
herkes kadar buğulu görüyorum
herkes kadar üşüyorum sabahları
herkes kadar örtünüyorum. dünya bu.
işte sen. bir karartı gibi küçücük bir şehirden uzanıp
ellerime
bir gül koyup kaçtın
bir gül koyup kaçtın
ben dağ gibi bekledim burada
sadece durmadan yanıp sönecek kadar ışığım kaldı
kimse dokunmadı
kimse döndürmedi gövdemi
ısıt dedin
acınla ısıt bu kalbi. onur, yanıp sönerek
döne döne ısıt
biraz inga pee
biraz yves klein
belki 2017’de bir paris sokağı
belki 2009’da bir okul duvarı
bak ellerim hala maviye boyalı.
nereye kadar uzuyor raylar
nerede sönüyor ışık
kaybettiğin bir dağ var, biliyorum
aralıktı, biliyorum
sekiz ay boyunca her gün üç kez uyandın uykundan
her gün soldun ve tekrar yeşerdin
acın bir zehir olsa ona ağzımı dayar söküp alırdım
seni yalnız bırakan bu karanlıkta
yanıp sönerken ışığım, gözlerini benim için, sadece bir kez.
(kırpma)
bir kez tut gözlerini. (bırakma)
karşındayım bir dağ gibi
soğuğumu unut, buzlarımı unut, yolumu gözle (unutma)
dağın kalbi var, başını koy
bunca yıl üzerime yağan karlardan
önümden geçip giden trenlerden
ve o trenlerdeki insanların
bir köpeğin havlayışına veremediği anlamlardan bahsedeceğim
sana
sana yanan evlerden,
ölen çocuklardan, hala yaşayan şairlerden, biraz resimden, biraz yaptığım tablolardan,
biraz mavi gezegenlerden, bir gökyüzü
için yazılmış şeylerden, bir seferlik uçuşlardan, çiçekler ve çocuklardan,
egedeki bir şehirden, inecek bir durak düşünmeden bindiğim trenlerden,
fante’den, sayıklayarak uyandığım uykulardan, uykumun içindeki rüyalardan, üç
yüz yirmi dokuzuncu ayetten, sana biraz, meriçten, yatağıma
geciktiğim günlerden, camdan bir buluta yükselmekten, buruk bir lirin çıkardığı
seslerden bahsedeceğim.
bu hangi kırmızı, onu durma, yeşert
soğu… içindeki ateşi seninle birlikte ben de üflerim
büyü… sığ… kıs gözlerini… kendine bir yer edin gökyüzünden
ne me quitte pas
ne me quitte pas
haykırdığım dilimi yıkarken içtiğim su incitti beni.
sana döndüm, dünya gibi
ne me quitte pas
ne me quitte pas
n’olursa olsun.
uyuduğun uykundan dön
ısıt burayı. duy beni
ben, işte: her gün burada
bir adım bile kıpırdasam her şey yerle bir olacak gibi
hissetmekten
yerinde seven bir dağ
n’olur
aç gözlerini
maviyi geri ver dünyaya.
Onur Budak
18 Ekim 2017 @İstanbul