14 Aralık 2016 Çarşamba
Umarım Birisi Vardır
bazı harfleri hiç bilmeyen dilim benim.
özgür dilim, yerel dilim
sana bir isim veremesem de
senden çıkanı çok oldu: buldum
başkaydı. hiç anlaşılmadı
hiç duyulmadı, çocuklar bilmedi.
anlatmadı oradaymış gibi. oyunlarına almadı.
bu yağan neyin sesi senin ağzın yarayken
çırpınan ne sen böyle kanatsızken
cama vuran, titreyen küçük ışıkçıklar gibi
sen yorgunken eğilmekten tanrılara, üşürken çıplak ayağınla, göğsünü yırtmışken, alışmışken soğuğa, dokunabilmişken sıranı savar gibi bir başkasına, yolu ezberlemişken karanlıkta ve duymaya başlamışken sessiz olanı
bu yağan neyin sesi.
topla kendini
ve at
hiçbir toprakta büyümeyen dilim benim. yurtsuz dilim.
seni susuz bırakıp uzaklaşırken bir tepeye
bir kaktüs gölgesinde kendini ısırışın benim içimde dinmez bilirim
sen: bir çocuğun tam ıslanacakken ayaklarını çektiği su
sen: sığındığı kar kütlesini erimekten kurtaramayan gövde
sana bir isim veremedim bu: adına dünya denilen yerde
ben yine bir ağaç gibi yaşadım
seni yine bir çocuk yaraladı.
Onur Budak
14 Aralık 2016 @İstanbul
11 Aralık 2016 Pazar
Birleşme Ağrısı
et sıyrıldı kemikten
ayaklarımın ucuna ses düştü
sormadım. bu patlayan kimin gövdesi
nasıl bulunur artık bu kopmuş eller. ya nasıl birleşir
artık gözlerinden altın sızar bir kadının daha
göğsüne yine yumruklar iner
karnında bir bıçakla nasıl uyur o kadın o uykuyu. ya nasıl
uyanır
yolları açalım. açalım yolları gülle donatalım
düşenleri kaldıralım
kimin bir açıklık varsa alnında, ağzımızla kapayalım
sırtlardaki çiziklere saçlarımızı,
üşüyen boyunlara okşar gibi ellerimizi koyalım
yolları açalım. açalım yolları gülle donatalım
bir makinenin dişlileri gibi değsin ellerimiz kopmuş ellere
o kopmuş eller öyle bulunup. işte öyle birleşsin
bir taş gibi dikilsin karınlarımız karşısına bıçakların
körelsin karınlara batan o bütün bıçaklar
gözlerinden altın sızan kadınlar öyle uyusun o uykuyu. işte
öyle uyansın
yolları açalım. açalım yolları gülle donatalım
söylenen şarkıların ardındaki tepelerde patlayan bu
bombaları
elbet bir gün / ölmesin diye çocuklar, ağzımızın içinde
tutalım
Onur Budak
12 Aralık 2016 @İstanbul
Bilmiyorum Bu. Kimse İçin
duvar oluk oluk akarken kırılışımı ısıtıp ısıtıp,
koydum önüme
çenemi burktum
sakalım kıpkızıl
çocukmuş. değilmiş
ben bu dünyadan ne anladım.
korktum.
dokunuşlara bağıramayan çocuklar gibi
evim yanar diye ben, bir gürültüyü bağıramadım
o gözler. o göz altlarıyla
uyuduğum. uyuduğum uyku mu sandım
bugün kaç insan öptüm
kaç ağız böyle karanfil, kaç ağız böyle zift
ay yüzlerce kez birleşti ve parladı;
ben bir susku gibi hep. sözlerimde dağıldım
kaburgamı kırdım. biliyorum orada doğmadı kadınlar
ama orama dokunduğunda. elinle değdiğinde
tanıdım kabuğumun içinde kendini yenileyen teni
tanıdım ve bildim. bir daha kimseye eğilmedim
o gün sana böyle yukardan bakmam beni tanrı kıldı
bana inandın
bana inandın, o orman bizi kaybederdi, oraya girdik.
elimize battı yaban bitkiler
o çok zehirliydi bak. onu yedik
senin soğuk kışlarına
adının bilindiği eski çağlardan bir örtüyle geldim
içinde eski bir dua vardı. okudun
bir mağarada günlerce aç ve susuz
ayaklarımızı birleştirdik
birleşti halklar gibi omurgamız. dilimiz
bana elini uzattın
dilimi çözemedim
dilimi çözemedim
kemiklerimde bir kırılma sesiyle
titreyip yürüdüm
batarken içtiğim suyun tadını unutmadım
açıldığında içine hızla boğuluşumun dolduğu ağzımı verdim
sana
onu kurtarma
ağzını daya
kanarken öp.
duvar oluk oluk akarken.
şimdi hiçbir şey anlamayıp kırıldığım bu dünyada ben
o gözler. o göz altlarıyla
rengini unuttum mu sandın.
Onur Budak
20 - 21 Kasım 2016 @İstanbul
20 - 21 Kasım 2016 @İstanbul
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)