yakını gören o küçük gözlüğün masamda kalmış bana bakıyor. gözlük kabın da biraz ileride, bir gölgenin içinde ona dokunmamı bekliyor. onları bir köşeye elimin en narin yeriyle itip yazı yazmam için gerekli birkaç şeyi buraya bırakıyorum. şurada bir çekmece, açsam kimin içi dökülür bilmiyorum. i love you, earth diye bir şarkı var burada. antony hegarty yine ipek gibi, yoko ile birlikte söylemişler bunu. o hala oh my love klibinde john lennon’u öpüyor. burada, antony hegarty’nin sesiyleyken bile. I love you, earth derken bile…
üzerimden trenler geçmiş gibi sırtımı okşuyorum. hafif trenler, hafif uykular... bunların arasında sıkışıp kalarak, i love you, earth derken bile, buradayım… bu beyaz masada, bu üşümüş ellerle, bu her yöne gidiş bileti düşünen kalbimle, ben… ben de seni seviyorum dünya, ama bir dursan…
herkesten gizlenip oturduğum bu masada yüz otuz ikinci kelimemdeyim. bununla birlikte yüz otuz sekiz. bir dursam… ulus baker, sus. kum güzeli, sus.
sana dönüyorum, dünya gibi. senin için, dünya gibi. ne kadar yorgunum bilmiyorsun. yarın kaçta uyanacağım? kaçta evime gireceğim? kaçta uyuyacağım? sığamadığım bu yatakta en çok hangi yöne döneceğim? bilmiyorsun... ismimi hatırlamak bir buçuk dakikanı alıyor bazı günler. sesim nasıldı? nasıl giyinirdim? bilmiyorsun. bir bilet. tren ya da otobüs. uçak sana gelmem için çok hızlı… tekrar gelirsem seni bulamamam için bir şeyler yapmanı istiyorum. tekrar gelirsem orada yokmuş gibi davranmanı. saklan, gözüktüğünün farkında olmayan çocuklar gibi saklan benden. bir yetişkinin ayaklarıyla seni görmemem gerektiğini, seni bulmamam, seni yakalamamam gerektiğini anlat bana. orada olacağım, biliyorsun.
içimde büyüyen inadı kesip attıkça daha da beliriyor. senin için, biliyorsun. yarın kaçta uyanacağın için, kaçta evine gireceğin, akşam ne yiyeceğin için, i love you earth, için, biliyorsun. dünya gözünle biraz olsun güneşe bakabilmek, şu çöldeki kum tepelerinden beydağlarını çıkarabilmek için, bir çiçek büyümek, bir su akmak için, biliyorsun. senin için on üçüncü kez başa alıyorum, evet, senin için, bir kez daha artarak, arttırarak, çoğalarak ve çağlayarak; i love you, earth…
bu sonuncu. artarak giren, azalarak çıkan bu ses bir daha duyulmayacak. yakını gören gözlüğünü eski yerine koyacağım. gözlük kabını hemen yanına… yazı yazmam için kullandığım birkaç şeyi de burada bırakırım diye düşünüyorum. hemen yanına “benden sana bir şeyler” diye bir not. belki bir sabah uyanıp onları sen toplarsın diye. belki bir sabah onlara değersin diye. i love you earth de durdurulmuş bir şekilde burada kalsın, tıpkı gerçek dünyam gibi. belki bir sabah onu da oynatırsın… şurada bir çekmece; açtım, neler döküldü, görmedin... içim. çürümüş bir et parçası gibi, kaçıyorsun... sen şimdi adını tek seferde söyleyemeyeceğim uzak bir şehirdesin, kaçıyorsun, biliyorum. sabahları uyanıyorsun, bir evin var, akşamları bir şeyler yiyorsun, uyuyorsun, uyumadan önce mutlaka birkaç yöne birden dönüyorsun ve tekrar gelirsem orada olmayacaksın.
Onur Budak
28 Şubat 2017 @İstanbul