12 Ağustos 2016 Cuma

Üç Yüz Yirmi Dokuzuncu Ayet

























şimdi, senin bıraktığın yerden başlamak için değil,
senin bıraktığın yerden, bir de ben bırakayım diye yazdığım bu şiir
biliyorum, hiçbir şeye benzemeyecek.

yine de başladım.

bana dokunuşunu,
dokunup geçişini ve o dokunuşun hiç geçmeyeceğini bilerek başladım
herkesin bitirdiği yerden, herkesin artığıyla
şimdi diyorum, kısa da olsa giyilecek o pantolondan
uzattıkları kağıtları evlerine çabuk dönsünler diye aldığın çocuklardan
çocuk sesinden ve çocuk sesindeki titreyişten
bir taş parçasının üzerinde oturup yüzünü ıslatırken
kalbimin bir taş parçasına dönüşmesinden
ince bileklerinden, dudağının kenarındaki et parçasından
bir şehrin denizi saklayan tüm tepelerinden
bir şehrin denize çıkan tüm sokaklarından
bir yerden bir yere giden tüm taşıtlarından
kaybolup tekrar dönülen o köşelerinden
değişmeyen taş parçalarından, başladım... başladım...
burada,
eleni karaindrou'yu parmaklarından öptüğüm bu beyaz şehirde
göğsümün ortasında kimsenin fark etmediği dev bir sütunla yaşadım
yaşadım da, seni öyle bağışladım.

bu caddelerin birinde yürüdüm, evim burası değil
örülü saçlarını çözüp enseme kattım, bu saçlar benim değil
karnımda çocuk bir sancı, bu acı benim değil
ey göğsümdeki üç yüz yirmi dokuzuncu ayet,
burada, her şeyine yabancı olduğum bu beyaz şehirde,
sahip olduğum bu şeyleri ben, bir bir unuttum
unuttum da, seni dilimde öyle hatırladım.

tırnaklarımla kazıya kazıya yazdığım bu şeyi
yont, bana verdiğin gibi bir biçim ver

beni en yüksek tepelerde bul
derimi kaz, içimi aç
bir hastalık gibi burada,
eleni karaindrou'yu parmaklarından öptüğüm
bu beyaz şehirde,
vücudumdan içeri gir.

Onur Budak 10 Ağustos 2016 / Atina

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder